Shakespeare'i her okuyuşumda ya da izleyişimde değiştiğimi fark ediyorum. Üstat o kadar çeşitli ve kıymetli bir külliyat bırakmış ki bizlere hangi dönemde oynarsan oyna güncelle, kendine göre ölç, tart, yont, biç o hala bir Shakespeare fakat senin Shakespeare’in oluyor. Size hazır sunulan devasa bir legodan tasarlanmış bir şato düşünün. Ona hayranlıkla bakarsınız fakat o kadar işlevsel parçalar kullanılmıştır ki bir an önce maketi söküp, kendi imgeleminize göre yeni evler tasarlarsınız ve o evlere o şatonun ruhu işler. İşte tiyatrocular için de Shakespeare oynamak böyledir. Bir hesaplaşma, bir öze dönme, kendine bir reset atmadır. Araştırma, derinleşme, başkalaşmadır. O sebeple her Shakespeare izleyişimde oyun oluşturma sürecinin kadroya ne büyük katkılar sağladığını düşünerek imrenirim. İşte dün akşam da aynı heyecanı yaşadım Moda Sahnesi’nde. Kemal Aydoğan yönetimindeki “Şirreti Evcilleştirmek” oyunuyla dolu dolu bir Shakespeare gecesinin tadını çıkardık. |
Shakespeare oynarken oyun seçimi zordur. Çok bildik ve sık oynanan oyunlarını oynamak zordur çünkü yeni bir yoruma gitmek ve özgün olmak kolay değildir, büyük emek gerektirir. Az bilinen oyunlarını yorumlamak ise ayrı bir cesarettir. Örneğin Hamlet üzerine devasa bir birikim varken, görece az bilinen ya da tercih edilen oyunları sahneye koymak kolay değildir. Bizim önceki çevirilerinden “Hırçın Kız” olarak bildiğimiz “Şirreti Evcilleştirmek” oyunu ise Shakespeare’in belki de toyluk dönemi diyebileceğimiz ilk dönem oyunlarından. (Bu arada tiyatroyla ilgilenen herkes Emine Ayhan’ın "Şirret Evcilleşmesi" çevirisini ve özellikle de çok derli toplu analizlere yer verdiği önsözü mutlaka okumalı.)
“Şirreti Evcilleştirmek”e her ne kadar Shakspeare’in gençlik eseri desek de oyun üstadın ilerde nasıl etkili bir yazar olacağının nüvelerini fazlasıyla taşıyor ve aslında basit bir öyküden oluşuyor. Oyun bir meyhanede açılır. Ağzı bozuk bir tenekeci olan Sly meyhanede meyhanedeki bir tartışma sonrası sızar. Yoldan geçen bir Lord avcılarıyla birlikte Sly’ı fark edip ona bir oyun oynamaya ve eğlenmeye karar verirler. Sly’ın uzun süren bir uykudan uyandığına inandırıp onu kendilerinin lordu olduğuna ikna etmeye çalışırlar. Bir tiyatro kumpanyasını da devreye sokup ona bir oyun sergilerler. İşte ana hikayemiz burada başlar. Oyunun hikaye ayrıntılarına girmiyorum, özetini kolaylıkla bulabilirsiniz. Baptista’nın iki kızı vardır: Katherina ve Bianca. Bianca güzel huylu ve kibarken ablası Katherina ise asi, şirret ve inatçıdır. Bianca’nın talipleri vardır fakat babası önce ablası Katherina’yı evlendirmek ister. Herkes Katherina’dan kaçarken Veronalı bir soylu olan Petruchio Katherina’yla ucunda para olduğu için evlenmeye niyetlenir. Oyunun finaline kadar aslında temel vurgu da Katherina’nın “ehlileşitirilmesi” üzerinden ilerler ve gelinen son tiratla birlikte “şirret kadın” “evcilleştirilmiş” olur.
Shakespare oyunları size çok malzeme verir fakat oyunları yorumlarken onu koşullarından bağımsız düşünemeyiz. Kapitalizmin ayak seslerinin duyulmaya başlandığı, feodalitenin dönüşüm yaşadığı bir dönemi yansıtan Shakespeare’in oyunlarının da çok anlamlılığa müsait olması tesadüf olmasa gerek. Bu oyunu alıp tamamen kadın nefreti üzerinden bir dramaturjiyle yorumlamak da, kadının mağduriyeti üzerinden yorumlamak da, ironik bir biçimde kadın özgürleşmesi olarak yorumlamak mümkün. Metnin çok anlamlılığı işte burada gizli. Ama çevirmenin önsözde de belirttiği gibi Shakespeare oyunlarını antifeminizm, ırkçılık gibi modern kavramlara indirgeyerek yorumlamak dramaturjik olarak sizi daha da zora sokacaktır. Anakronizm maalesef çok sık düştüğümüz bir hata. O sebeple oyun bize kimlikler üzerinden çok şey anlatıyor aslında. Kimliğin toplum içinde nasıl oluşturulduğunu ve değişmez görünen şeylerin iki uçta ne kadar savrulabileceğini de gösteriyor. Nasıl ki ben izleyici olarak etkilenip içimdekileri kaleme döküp değişmeyi seçtiysem, oynayan oyuncular oyunu seçim sürecinde oyunu oynarken değişiyor, oyunun içinde oyun oynayan oyuncular Şirret hikayesini canlandırırken değişiyorlar, rol değiştiren uşak efendiler rol değiştirirken kendilerini yeni kimlikleri üzerinden inceliyorlar, Petruchio’yu canlandıran Sly oyun içinde yer alırken kendi değişimini gözlemliyor. Aslında biz Katherina’nın değişimine odaklanmışken kimliklerin geçişkenliği oyunun her yanına sirayet ediyor, bize bile. Dolayısıyla bu çerçevede değerlendirildiğinde oyunun kendisi size bolca malzeme sunuyor.
Oyunun yorumunu ise çok başarılı bulduğumu belirtmek isterim. Özellikle kumpanya anlayışı oyunun her yerine işlemiş durumda. İtalyan sahne kullanılmayıp sahnenin karşılıklı platformların arasına yerleştirilmesi çok yerinde bir seçim. Mizansen çeşitlemeleri açısından çok malzeme sunmuş. Özellikle giriş çıkışlar için birçok farklı nokta olması da oyunun izlenirliğini artırıyor. Işık tasarımınının ledlerle yapılmış olması başta yetersiz gibi görünse de göz alıştıktan sonra ne kadar mantıklı bir seçim olduğunu anlıyorsunuz.
Oyunun başlangıcında kuliste geçen meyhane sahnesi hem oyuncuların hem de seyircinin oyuna ısınması açısından çok başarılı bir buluş. Daha oyuncular çıkmadan oyuna girmiş oluyorsunuz ve eğlenceli bir oyun izleyeceğimizin işaretini veriyorlar. Oyunda Sly’ı canlandıran Timur Acar’ın oyunda olmayan bir hamleyle oyun içinde oyundaki Petruchio rolünü üstlenmesi oyunun enerjisini çıta atlattırmış. Az önce bahsettiğimiz kimlik tartışmasına dönersek Sly gözüyle bir soyluyu canlandırmak başlı başına bir zorluk ve bunu başarmak da büyük bir özen gerektiriyor. Bu rolün hakkını fazlasıyla veren Timur Acar’ın performansı inanılmazdı. Shakespeare replikleri yorumlamak ve metnin altında ezilmemek gerçekten zordur. Uluç Esen, yılların getirdiği deneyim ve enerjik oyunculuğuyla oyunu bu açıdan sırtlıyor. Köşeli bir şekilde yorumlanmaya çok müsait bir rol olan Katherina’yı canlandıran Melis Birkan role dair bulduğu nüanslarla karaktere derinlik katıyor. Örneğin Bianca ve babasıyla ip tartışması esnasında çocuklaşması güze bir örnek. Oyundaki herkesin rolünü hakkını vererek enerjik bir performans sergilediğini görünce kumpanya anlayışının hakim olduğunu fark etmeniz zor olmuyor. Tek kişilik stand-up gösterilerinin tahakkümüne girmeye başladığımız şöyle bir dönemde böyle bir oyun ilaç gibi geliyor.
Oyunda özellikle kısaltmalar için yapılan altın makas buluşu çok akıllıca ve mizah dozu yüksek bir etki yaratıyor. Shakespeare metnine gereksiz bir sadakat göstermeyip güncel esprileri oyuna yedirmek başlı başına bir beceri gerektiriyor. Oyunda bu o kadar güzel başarılmış ki hiçbir güncelleme eklektik durmuyor ve hatta “daha fazlası bile yapılabilirmiş” dedirtiyor. Ayrıca oyunun yönetmeni sevgili Kemal Aydoğan’ın oyun eleştirilerine açık olması ve mütevaziliği de sanırım şu devirde arayıp bulamadığımız bir lüks. Bu bile kumpanya anlayışının nasıl oluşturulabildiğinin bir göstergesi. Ayrıca aldığı büyük bir karar konusunda kendisine teşekkür ediyorum. Tiyatro sezonunun temmuzda kapalı olması fikrinden vazgeçip Temmuz ayına birçok oyun konmuş durumda. İstanbul’da olup oyun arayanlar için bulunmaz bir fırsat.
Shakespeare oynamaktan daha zor olan bir şey var ki o da Shakespeare’i hakkıyla oynamak. Bunu başararak çok keyifli bir gece geçirmemizi sağlayan “Şirreti Evcilleştirmek” ekibine çok teşekkür ediyorum. Yeni oyunlarını merakla bekliyorum. Siz de kaçırmayın, mutlaka izleyin. Keyfili seyirler…
“Şirreti Evcilleştirmek”e her ne kadar Shakspeare’in gençlik eseri desek de oyun üstadın ilerde nasıl etkili bir yazar olacağının nüvelerini fazlasıyla taşıyor ve aslında basit bir öyküden oluşuyor. Oyun bir meyhanede açılır. Ağzı bozuk bir tenekeci olan Sly meyhanede meyhanedeki bir tartışma sonrası sızar. Yoldan geçen bir Lord avcılarıyla birlikte Sly’ı fark edip ona bir oyun oynamaya ve eğlenmeye karar verirler. Sly’ın uzun süren bir uykudan uyandığına inandırıp onu kendilerinin lordu olduğuna ikna etmeye çalışırlar. Bir tiyatro kumpanyasını da devreye sokup ona bir oyun sergilerler. İşte ana hikayemiz burada başlar. Oyunun hikaye ayrıntılarına girmiyorum, özetini kolaylıkla bulabilirsiniz. Baptista’nın iki kızı vardır: Katherina ve Bianca. Bianca güzel huylu ve kibarken ablası Katherina ise asi, şirret ve inatçıdır. Bianca’nın talipleri vardır fakat babası önce ablası Katherina’yı evlendirmek ister. Herkes Katherina’dan kaçarken Veronalı bir soylu olan Petruchio Katherina’yla ucunda para olduğu için evlenmeye niyetlenir. Oyunun finaline kadar aslında temel vurgu da Katherina’nın “ehlileşitirilmesi” üzerinden ilerler ve gelinen son tiratla birlikte “şirret kadın” “evcilleştirilmiş” olur.
Shakespare oyunları size çok malzeme verir fakat oyunları yorumlarken onu koşullarından bağımsız düşünemeyiz. Kapitalizmin ayak seslerinin duyulmaya başlandığı, feodalitenin dönüşüm yaşadığı bir dönemi yansıtan Shakespeare’in oyunlarının da çok anlamlılığa müsait olması tesadüf olmasa gerek. Bu oyunu alıp tamamen kadın nefreti üzerinden bir dramaturjiyle yorumlamak da, kadının mağduriyeti üzerinden yorumlamak da, ironik bir biçimde kadın özgürleşmesi olarak yorumlamak mümkün. Metnin çok anlamlılığı işte burada gizli. Ama çevirmenin önsözde de belirttiği gibi Shakespeare oyunlarını antifeminizm, ırkçılık gibi modern kavramlara indirgeyerek yorumlamak dramaturjik olarak sizi daha da zora sokacaktır. Anakronizm maalesef çok sık düştüğümüz bir hata. O sebeple oyun bize kimlikler üzerinden çok şey anlatıyor aslında. Kimliğin toplum içinde nasıl oluşturulduğunu ve değişmez görünen şeylerin iki uçta ne kadar savrulabileceğini de gösteriyor. Nasıl ki ben izleyici olarak etkilenip içimdekileri kaleme döküp değişmeyi seçtiysem, oynayan oyuncular oyunu seçim sürecinde oyunu oynarken değişiyor, oyunun içinde oyun oynayan oyuncular Şirret hikayesini canlandırırken değişiyorlar, rol değiştiren uşak efendiler rol değiştirirken kendilerini yeni kimlikleri üzerinden inceliyorlar, Petruchio’yu canlandıran Sly oyun içinde yer alırken kendi değişimini gözlemliyor. Aslında biz Katherina’nın değişimine odaklanmışken kimliklerin geçişkenliği oyunun her yanına sirayet ediyor, bize bile. Dolayısıyla bu çerçevede değerlendirildiğinde oyunun kendisi size bolca malzeme sunuyor.
Oyunun yorumunu ise çok başarılı bulduğumu belirtmek isterim. Özellikle kumpanya anlayışı oyunun her yerine işlemiş durumda. İtalyan sahne kullanılmayıp sahnenin karşılıklı platformların arasına yerleştirilmesi çok yerinde bir seçim. Mizansen çeşitlemeleri açısından çok malzeme sunmuş. Özellikle giriş çıkışlar için birçok farklı nokta olması da oyunun izlenirliğini artırıyor. Işık tasarımınının ledlerle yapılmış olması başta yetersiz gibi görünse de göz alıştıktan sonra ne kadar mantıklı bir seçim olduğunu anlıyorsunuz.
Oyunun başlangıcında kuliste geçen meyhane sahnesi hem oyuncuların hem de seyircinin oyuna ısınması açısından çok başarılı bir buluş. Daha oyuncular çıkmadan oyuna girmiş oluyorsunuz ve eğlenceli bir oyun izleyeceğimizin işaretini veriyorlar. Oyunda Sly’ı canlandıran Timur Acar’ın oyunda olmayan bir hamleyle oyun içinde oyundaki Petruchio rolünü üstlenmesi oyunun enerjisini çıta atlattırmış. Az önce bahsettiğimiz kimlik tartışmasına dönersek Sly gözüyle bir soyluyu canlandırmak başlı başına bir zorluk ve bunu başarmak da büyük bir özen gerektiriyor. Bu rolün hakkını fazlasıyla veren Timur Acar’ın performansı inanılmazdı. Shakespeare replikleri yorumlamak ve metnin altında ezilmemek gerçekten zordur. Uluç Esen, yılların getirdiği deneyim ve enerjik oyunculuğuyla oyunu bu açıdan sırtlıyor. Köşeli bir şekilde yorumlanmaya çok müsait bir rol olan Katherina’yı canlandıran Melis Birkan role dair bulduğu nüanslarla karaktere derinlik katıyor. Örneğin Bianca ve babasıyla ip tartışması esnasında çocuklaşması güze bir örnek. Oyundaki herkesin rolünü hakkını vererek enerjik bir performans sergilediğini görünce kumpanya anlayışının hakim olduğunu fark etmeniz zor olmuyor. Tek kişilik stand-up gösterilerinin tahakkümüne girmeye başladığımız şöyle bir dönemde böyle bir oyun ilaç gibi geliyor.
Oyunda özellikle kısaltmalar için yapılan altın makas buluşu çok akıllıca ve mizah dozu yüksek bir etki yaratıyor. Shakespeare metnine gereksiz bir sadakat göstermeyip güncel esprileri oyuna yedirmek başlı başına bir beceri gerektiriyor. Oyunda bu o kadar güzel başarılmış ki hiçbir güncelleme eklektik durmuyor ve hatta “daha fazlası bile yapılabilirmiş” dedirtiyor. Ayrıca oyunun yönetmeni sevgili Kemal Aydoğan’ın oyun eleştirilerine açık olması ve mütevaziliği de sanırım şu devirde arayıp bulamadığımız bir lüks. Bu bile kumpanya anlayışının nasıl oluşturulabildiğinin bir göstergesi. Ayrıca aldığı büyük bir karar konusunda kendisine teşekkür ediyorum. Tiyatro sezonunun temmuzda kapalı olması fikrinden vazgeçip Temmuz ayına birçok oyun konmuş durumda. İstanbul’da olup oyun arayanlar için bulunmaz bir fırsat.
Shakespeare oynamaktan daha zor olan bir şey var ki o da Shakespeare’i hakkıyla oynamak. Bunu başararak çok keyifli bir gece geçirmemizi sağlayan “Şirreti Evcilleştirmek” ekibine çok teşekkür ediyorum. Yeni oyunlarını merakla bekliyorum. Siz de kaçırmayın, mutlaka izleyin. Keyfili seyirler…