Üniversite yıllarımızda BÜO (Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları) bizim için müthiş bir okuldu. Hem kendi kendimize hem de deneyimli kuşakların yardımıyla hayatı sorgulayıp öğrendiğimiz hem de derslerden çok üretime yoğunlaştığımız bir okul. Kendini kaptırmanın da ötesinde bir şeydi tiyatro çalışmak bizim için, güney kampüsten aşağı inerken yolda yanlışlıkla rolünüze kapılıp insanların size garip garip baktığı bir tutkuydu. Gece vakti arkadaşınızla aklınıza bir şey geldiğinde sahneye gitmeye üşenmeyip doğaçlama yaptırtacak bir istekti.
En heyecenlı dönemlerimiz ise herkesin oyun öneriyle geldiği ve bir sonraki senenin prodüksiyonun belirlendiği toplantılardı. Herkes kulübün ihtiyaçları doğrultusunda kadroyu en çok geliştirecek oyunu seçme telaşındaydı. Özellikle yeni kuşakların tiyatrocu olma yolunda yetişmeleri öncelikli kriterlerimizden biriydi yani deneyim aktarımı. (Bunları hoş bir mazi olarak anlatmıyorum, BÜO uzun süredir hala çalışmalarını aynı anlayışla sürdürüyor. Oyunlar çıktıkça kaçırmayın derim.)
En heyecenlı dönemlerimiz ise herkesin oyun öneriyle geldiği ve bir sonraki senenin prodüksiyonun belirlendiği toplantılardı. Herkes kulübün ihtiyaçları doğrultusunda kadroyu en çok geliştirecek oyunu seçme telaşındaydı. Özellikle yeni kuşakların tiyatrocu olma yolunda yetişmeleri öncelikli kriterlerimizden biriydi yani deneyim aktarımı. (Bunları hoş bir mazi olarak anlatmıyorum, BÜO uzun süredir hala çalışmalarını aynı anlayışla sürdürüyor. Oyunlar çıktıkça kaçırmayın derim.)