Açılar konusu öğrenciler için çizimden ibaret bir ders olduğu düşünüldüğünde sıkıcı gelmektedir. Fakat bu konuyu günlük hayatla bağlantılı örneklerle beslediğinizde güzel bir planla öğrencilerin unutamayacağı dersler yaratabilirsiniz. Aslında alakasız gibi görünen bazı kavramları birçok farklı açıdan değerlendirip derslere yedirince öğrencinin salt bilgi edinmesinin yanında birçok beceriyi de kazanmasını sağlayabiliyorsunuz. Biliyorum, birçok öğretmen zaman konusunda yakınabilir fakat planlamayı ayrıntılı yaptığınız koşullarda öğrenciler için birçok verimli etkinlik tasarlayabilirsiniz. 6. Sınıf “Açılar” konusunda denemenizi önereceğim ve öğrencilerin ilgilerini çeken 10 ipucu…
|
4 Comments
(Bu yazı, ETP 2015’de, “Farklılaştırılmış Ters-Yüz Sınıf Uygulamaları” başlığıyla sunduğumuz ve Hakan Umutlu ile birlikte TED Rönesans Koleji’nde uyguladığımız çalışmanın özeti niteliğindedir.)
“Bedava fındık, ye gitsin!” cümlesi size bir şey çağrıştırıyor mu? Bizim kuşak ilkokul yıllarından hatırlar. Çernobil faciası sonrası Fiskobirlik’in fındıkları ziyan olmasın diye okullara dağıtılmıştı, anlamadık, fındıkları seve seve yedik. Sorgulamadık. Bir domateste üç kilo ıspanakta bulunan demir kadar demir olmasına rağmen Temel Reis çizgi filminin sırf elindeki ıspanakları dünyanın diğer ülkelerine yedirmek için Amerika’nın uyguladığı bir pazarlama stratejisi olduğunu anlamadık, sorgulamadık, ıspanakları seve seve yedik. Ortaokulda ceket, kumaş pantolon, kravatla okula gitmeye başladık, birden büyüdüğümüzü hissettik. Bizi aynı tip insan mı yapmaya çalışıyorlardı ya da boğucu iş hayatına şimdiden hazırlamanın yolları mıydı, anlamadık, sorgulamadık, kıyafetleri seve seve giydik. Üniversite yıllarında yurtta kalırken bir akşam arkadaşımın bilgisayar ekranına şaşkın gözlerle baktığını görüp ben de şaşırmıştım. Neden bu kadar şaşırdığına anlam veremezken gözümü ekrana çevirdiğimde hayatımın şokunu yaşadım. Bir dünya haritasında bir yere tıklayıp, zoom yapıp, o bölgeyi kuş bakışı izleyebiliyordunuz. Bu muhteşemdi. Hoş geldin GoogleEarth! Bu tanışma vasıtasıyla bu güne kadar kendisiyle epeyce vakit geçirmişliğimiz vardır. Hatta okulda “geometrik cisimlerin çevre uzunlukları” konusunda öğrencilerle bazı binalarını çevre uzunluklarını hesaplamak için bir araç olarak bile kullanmıştım. Bunu neden anlattım? Matematik dersi için soyut gelebilecek birçok kavramın bazı malzemeleri kullanarak nasıl somutlaştırılacağı birçok matematik öğretmeni tarafından bilinir ve önemsenir. Örneğin, özellikle üç boyutlu geometrik cisimlerin açınımlarında somut materyal kullanımı işimizi kolaylaştırır. Bunun yanında bu somut materyallerden yola çıkarak bir bütüne ulaşmak fikri hangimize cazip gelmez ki? Bizim kuşak çizgi filmlerden hatırlar Voltran, Thunder Cats, Transformers, Ninja Kaplumbağalar vs. Bu çizgi filmlerin ortak özelliği özgün parçaların bir amaç uğruna bir araya gelip ekip ruhuyla bir güç oluşturmalarıdır. “Ya diğerlerini halledelim de o konu sona kalsın, o basit!” Bir matematik öğretmeni olarak size bu sözcükler bir şeyler çağrıştırıyor mu? Öğrencilere adil olmaya çalışırken konularda da aynı özeni gösteriyor muyuz, yoksa “bunlar zaten kolay, çocuk kapıyor” deyip geçiyor muyuz? Hangi konudan bahsettiğimi anlamak güç değil sanırım: İstatistik, veri, grafikler vs. Veri analizi-istatistik konusu aslında ortaokul programında sarmal bir şekilde ilerleyen her sene “azıcık, azıcık” işlenen bir konu. “Aman, ne derinliği olacak ki? Al sütun grafiği çiz göster” diye düşünenlere bir sorum olacak? “Neden?” Bu basit klişe soruyu seviyorum, çünkü insanı silkeleyip kendine getiriyor, öğrencileri de öyle. Hatta bir kere tadına varıldı mı öğrencilerin dilinden düşmüyor? Tabi öğrencilere verebilecek cevabınız yoksa rezil olmayı da göze almalısınız. Neden? Neden bu grafikler bu kadar önemli, ya da önemli mi? Önemli değilse neden her sene bize ısrarla gösteriyorlar? Neden bizim zamanımızda mod, medyan, açıklık gibi kavramlar bu yaş seviyesinde görülmezken neden şimdi var? Bu konu ne işimize yarayacak? Matematikçiler için bir yere kadar basit ama matematikçi olmayanlar içinse biraz daha zorlanacakları bir soruyla başlayalım. Bir kişisiniz ve her sene bölünerek sayınız iki kat artıyor. Kafanızdan saymaya başlayın bakalım kaça kadar ilerleyebileceksiniz? 256, 512, 1024… gitgide problem için harcadığınız sürenin arttığını fark etmişsinizdir. 5. sene sadece 16 kişiyken 51. Seneye geldiğinizde 1125899906842624 kişiye ulaştığınızı söylesem bunun ne ölçüde muazzam bir artış olduğuna şaşırıp kalacaksınız. Üstel fonksiyonun gücü! Aslında geçtiğimiz senelerde piyasaya çıkan ünlü bestseller yazarı Dan Brown’un Cehennem adlı kitabında bu muhteşem güce müthiş göndermeler var ve kitabın etkisi de matematiğin tam da hayatın içinde yüzümüze gerçekleri acımadan vurmasıyla anlamlanıyor. Karşınıza çıkardığı grafiğe bakınca görüyorsunuz ki dünya artık popülasyonu kaldıramıyor ve artık 2100’lü yılları zor göreceğiz, o yüzden nüfusu azaltmanın etik olmayan yollarının sorgulandığı bir anlayışın tartışması üzerine kurulu bir kitap. Tabi ki “etik” olanın ne olduğu konusunda kafanızın karışacağını belirteyim. Okuyacak olanların şevkini daha fazla kırmak istemem. “Eyvah, ya bunu çocuklar sınavlarda kullanılırsa?” şeklindeki bir yorumu görmemle başladı Photomath ile tanışmam. Daha önce gördüğüm uygulamalardan çok farklıydı. Matematiksel herhangi bir işlemin üzerine geldiğinizde işlemleri çözüyor ve sadece sonuçları değil işlem basamaklarını da veriyordu. Arkadaşımın da dert yandığı gibi artık öğrenciler sürekli hazıra mı alışacaklardı? Birçok öğrencinin sevindiğini ve birçok öğretmenin ise şimdiden teknolojinin bu derece gelişmesinden dolayı da durumdan nefret ettiğini biliyorum. Evet bir bakımdan hak vermek gerekiyor, ya çocuklar bu uygulamayı kullanırlarsa matematiksel düşünme yeteneklerini nasıl geliştirecekler? İşte burada maalesef öğretmenlerin sorumluluğu çok yüksek. 27 Mart Dünya Tiyatrolar günü gelmişken, geçtiğimiz senelerde kendi yazdığım "Sayılar Olmasaydı" adlı skeçleri paylaşıyorum. 1. BÖLÜM Mağaradakiler... Mağara adamı ve kadını: (2+5 kişilik, fonda eski taş devri fotosu, dinazorlar vs.) Sinopsis: Mağara adamı evde oturmaktadır. Kendi kendine söylenmektedir. O sırada mağara kadını dışarıdan avlanarak gelmiştir. Elinde hayvan postları, bitki kökleri vardır. Kadın adama tam bir şey söylemeye kalkacakken adam homurdanmaya ve kadına bağırmaya başlar. (Konuşmalar daha çok işaret diliyle yapılmaktadır.) (Bu yazı 2013 yılında Açı Okulları'nda çalışırken öğrencilerimizle birlikte gittiğimiz ve orada Nesin Vakfı öğrencileriyle birlikte yaptığımız Nesin Vakfı gezimizin ardından yazılmıştır) Mehmet Nusret’i tanır mısınız? Hani şu ünlü yazar. Canlı canlı yakılmaya çalışılmış, kendisini düşüncelerini söylemeye adamış, söylediklerini yazmadan duramamış, yazdıklarından dolayı da defalarca hapse girmiş yazar. Çocukken oyuncaklarının olmadığına üzülüp yaşlılığında oyuncaklarla oynama hevesiyle kendisine oyuncak odası kuran yazar. Kendi söküğünü kendisi diken, kendi saçını kendisi kesen yazar. Tüketimin insanları körelttiği bir çağda yoksul çocukları alıp üretici olmaya yönlendiren bir yazar. “Mezarımı buralara gömün, yerini kimse bilmesin ve üzerimde çocuklar oynasın” diyecek kadar mütevazi, sadece yaşamını değil, ölümünü de çocuklara adamış bir yazar. |
Eser DilsözMatematik Öğretmeni Arşiv
January 2023
Kategoriler |