Size Aamir Khan’dan bahsetmek isterdim fakat kendisi ile gerek oyunculuğu, gerek filmlerindeki başarısı, gerekse ülkesine ve eğitim alanına yaptığı katkılarından dolayı ziyadesiyle özdeşleştiğimden tarafsız bir değerlendirme yapabileceğimi düşünmüyorum. Başta 3 Idiots, PK, Taare Zameen Par ve Rang De Basanti olmak üzere; kendisinin filmlerini izlemeniz bile onu yakından tanımanız için büyük fırsat, bence vakit kaybetmeden başlayın. Hiç tanımayanlar için Aamir Khan'ı araştırmayı sizlere bırakıyorum, şimdilik özetle Hindistan’ın en önemli aktör, yönetmen ve aktivistlerinden biri demekle yetinelim.
Türkiye’ye gelişini dört gözle beklediğimiz Aamir Khan yapımı Dangal, nihayet gösterime girdi ve biz de sinema salonlarında yerimizi aldık. İzledik, beğendik, tartıştık, konuştuk, vs. Sonuç: Khan bizi yine şaşırtmadı. Film hakkında söylenecek çok şey var ve film birçok noktada alkışı bolca hak ediyor. Hindistan’da da tüm zamanların en çok izlenen filmi olmasına şaşmamak gerek.
Size Aamir Khan’dan bahsetmek isterdim fakat kendisi ile gerek oyunculuğu, gerek filmlerindeki başarısı, gerekse ülkesine ve eğitim alanına yaptığı katkılarından dolayı ziyadesiyle özdeşleştiğimden tarafsız bir değerlendirme yapabileceğimi düşünmüyorum. Başta 3 Idiots, PK, Taare Zameen Par ve Rang De Basanti olmak üzere; kendisinin filmlerini izlemeniz bile onu yakından tanımanız için büyük fırsat, bence vakit kaybetmeden başlayın. Hiç tanımayanlar için Aamir Khan'ı araştırmayı sizlere bırakıyorum, şimdilik özetle Hindistan’ın en önemli aktör, yönetmen ve aktivistlerinden biri demekle yetinelim.
1 Comment
“Gerçek eğitimin önündeki en büyük engel hayallerimizin tamamen okullaştırılmış olmasıdır.” Ivan Illich Bu sözü twitterda paylaştığımda benim olduğu kadar birçok kişinin ilgisini çektiğini fark ettim. Peki, neydi bu sözdeki gizem? Acaba fazla mı okullaştık ve okullaştırılıyoruz diye mi sorduk kendimize? Hayatı okullarda geçmiş, öğrenciyken de öğretmenken de her iki ruh halini de tatmış ve hala tüm vaktinin yarısı okulda geçen sıradan bir vatandaş olarak ben; gerçekten okulun varlığını sorgulasam ne olur? Tüm okulların kapısına kilit vursak ne değişir? Yandaki arkadaş kim mi? Varlığından bile haberdar olmadığınız fakat belki de yıllarca küfür ettiğiniz birisi. Bazılarımızın “ama, gerekli” dediği bazılarımızın ise hayatını karartan bir şeyin mucidi. Googlelamak için elinizin gittiğini tahmin ediyorum, tamam o zaman sizden hızlı davranıp konuyu dağıtmaya çalışayım. Boşverin bu William’ı. Şimdi gözlerinizi kapatıp başka bir William’ı düşünmenizi istiyorum. Hayatına dair elimizde çok az bilgi var fakat onu yıllardır tanıyorsunuz. Hiç alakası olmayanın bile hakkında birkaç cümle konuşabileceği muhteşem bir dahi: William Shakespeare.
Hepimiz her an nöronlarımızın müthiş etkileşimiyle yaşam boyu süren bir öğrenme deneyiminden geçiyoruz. Beynimiz öğrenmeye ve yorumlamaya programlanmış durumda. Hayatlarımız, bakış açımız, amaçlarımız bambaşka. Herkesin kendisi için çizdiği yaşam felsefesi ya da amacı doğrultusunda “öğrenme” bizler için başlıca bir araç halinde.
Peki yıllarca eğitim, öğretim ve öğrenme kavramları ustaların, öğretmenlerin, kitapların tekelindeyken ne oldu da bu kavramlar yakın zamanda bambaşka bir hal aldı? Klasik okul anlayışını sorgular hale geldik. Üniversiteler bile artık birer etiketten ibaret hale gelmeye başladı. Dijital becerilerin önemi üzerine yoğunlaşıyoruz. Yakın dönemin en büyük devrimi internet dünyayı hiç olmadığı kadar bambaşka bir yöne çevirdi. İşte bu devrim tamamen öğrenme tekelinin el değiştirmesi üzerinde muazzam bir rol oynadı. İstediğimiz bilgiye ulaşmadaki hızımız büyük ölçüde artış gösterdi ve üstelik neredeyse masrafsız hale geldi. Bilgiye ulaşım her ne kadar bilginin güvenilirliği konusunda bir şaibe yaratsa da önemli ölçüde “demokratikleşti.”
“- Merhaba, Deniz’in bugün canı sıkkındı evde bir şey mi oldu?”
“- Hayır, birkaç gündür ilgilenemiyorum, Deniz’le konuşayım, çok teşekkürler bilgilendirdiğiniz için.” Çok kısa, sadece 10 saniyemi alan bir veli-öğretmen mesajlaşmasıydı bu. Fakat bu mesajlaşma olmasaydı belki de öğrencinin arkadaşıyla kavga ettiğini ve bizlere söyleyemediği bazı problemerinin olduğunu öğrenemeyecektik. Bu mesajı bilerek mi attım? Hayır tamamen o esnada anlık gözlemlediğim bir durum. Dijital çağın en önemli becerilerinden birisi yaratıcılık. Olağan, sıradan olanın içerisinden orijinal bir fikri, ürünü ortaya çıkarmak. Çocukluk yıllarımızda “çalışkanlık, usluluk” değerlerinin yanına fazla yaklaşamamış fakat yakın gelecekte insaları birbirinden ayırt etmede kullanılacak bir ölçüt. Bir nevi doğal seleksiyon aracı. Peki, öğrenciler yaratıcılıklarını nasıl geliştirecekler? Bu soruya verilebilecek tek bir cevap yok, soruyu düzenlemek en mantıklısı. Herkesin yaratıcılık seviyesi ve süreci birbirinden farklıyken öğrencilerin kendi yaratıcı süreçlerini keşfetmeleri için neler yapabiliriz? Maalesef bunun için bir şablon yok, ama ilginç bir araştırma konusu olabilir. Fiziksel olarak hangi koşullar yaratıcılığı kışkırtır? Günün hangi zamanları bunun için uygundur? İlham gelmesini mi beklemek gerekir yoksa sıkı bir disiplin şart mıdır?
Veliler tarafından sıklıkla karşılaştığımız bir soru. Bu soruya yanıt aramadan önce iki önemli gerçeği kabul edip ona göre ilerlemekte fayda var.
- Her öğrenci bir diğerinden farklıdır ve tüm disiplinlerde olduğu gibi matematikte de herkes için standartlaşmış bir çalışma yöntemi yoktur. - Matematik notu, yalnız başına bir öğrencinin zeki ya da başarılı kabul edilmesi için bir ölçüt değildir. Bunları söylüyorum çünkü maalesef bazı velilerin bunları göz ardı ettiğini gözlemliyorum. Özellikle temeli sayısal olan meslek sahibi velilerin “benim çocuğumun matematiği en az 90 olmalı” şeklinde bir bilinçle hareket etmeleri hem kendileri için hem de öğrenciler için bir kaygı yaratıyor... Diğer branşları bilmem ama bir matematik öğretmeninin sıklıkla maruz kaldığı en “ilginç” sorudur bu. Bu soruda birçok anlam gizlidir. “Yeter çok sıkıldım, dersi kaynatayım azıcık”tan tutun da “bunlar ne kadar gereksiz bilgiler”e kadar değişen alt metinlerin oluşturduğu bir skala. Öğretmenlerin cevapları için de durum farksız değil. Bu soruya verilen cevaplar da duyduğum kadarıyla değişkenlik gösteriyor. Fakat, verilemeyen cevaplar da “muhteşem”. Aşağıdaki videoda öğrencilerimin daha önceden duyduğu bazı cevaplardan bir derleme oluşturdum, biraz da mizahi bir üslupla. İzlemek için tıklayınız... Matematikte bu soruya verilecek cevapları zorlaştıran etmenler bulunuyor. Ergenlerle çalışmak çok zordur. Turnusol kağıdı gibidir ergenlik, deneme tahtasıdır, sabır testidir. Adını ne koyarsanız koyun karşınızda yetişkin ve çocuk arasında gidip gelen yaklaşık 20 civarında “insan” vardır fakat onlar da tam olarak kim olduklarını bilmez. Anlamsızca kendini yerden yere atanından tüm gün boyunca kimseyle konuşmadan günü kapatanına kadar geniş bir yelpazede kendilerini gösterirler. Gaddardırlar, acımasızdırlar, sürekli kavga ederler, sakardırlar, teknoloji bağımlısıdırlar, öğretmenleri ve ebeveynlerini dinlememek için ellerinden geleni yaparlar vs. Liste ne kadar uzun değil mi? O zaman, ergenlerle çalışmaktan çok daha zor olan şey nedir? Cevap çok basit. Ergenlerle eğlenmeden, zevk almadan çalışmak. Yaklaşık 6 senelik öğretmenlik deneyimim bana şunu gösterdi ki “evet çok zorlandım, evet hala bazen çileden çıkabiliyorum, evet zor bir grupla baş başayım fakat çok eğleniyorum ve bu yüzden hala kendimi genç hissediyorum.” Birçok kavram tartışıyoruz. Bir yandan yeni teknolojilere adapte olmaya çalışırken bir yandan da sürekli yenilenen eğitim anlayışımızı sorguluyoruz. Hepsi de önemli bir noktaya kilitlenmiş durumda. Teknolojinin “sonradan görme”leri bizler yani “dijital göçmenler” teknolojiyle doğan “dijital yerlilere” nasıl eğitim vereceğiz? İşimiz gerçekten çok zor. 21. Yüzyıl pedogojilerini, stratejilerini, becerilerini vs. tartışırken bence gözden kaçırdığımız önemli bir şey var: Tüm bu kararları onlardan bağımsız almamız. 21. Yüzyıl için meşhur 4C’ye bakacak olursak “Critical Thinking” (Eleştirel Düşünme), “Communication” (İletişim) “Collaboration” (Takımlaşma) ve “Creativity” (Yaratıcılık) öğrencilerimiz için önem verdiğimiz beceriler. Fakat biz bu becerileri onlara kazandırabilmek için önce onlarla birlikte kendimizi sorgulamayı öğrenmeli, onlarla iletişim halinde olmalı ve hatta takım olmalıyız. O zaman kendi sorunlarına kendi bakış açılarıyla çözüm bulmaları konusunda yardımcı olabiliriz. Bu kısa sohbeti de öğrencilerimin bu konu hakkındaki fikirlerini öğrenmek amacıyla gerçekleştirdim. 6. Sınıf öğrencilerimizden Busenur Simon ve Efe Atmış’la yaptığımız bu söyleşiyi aşağıda bulabilirsiniz. Ayrıca Emre Kara’ya da kayıt konusundaki desteğinden dolayı teşekkürlerimi iletiyorum. |
Eser DilsözMatematik Öğretmeni Arşiv
January 2023
Kategoriler |